Birçoğumuz ekranda gördüğümüz ilgiden ilham alıyoruz ve aynı türden heyecan verici ve tutkulu bir aşkın hayalini kuruyoruz. Ancak bazı bilinen ve sevilen film çiftleri bile aslında oldukça zehirlidir. Saldırgan davranışlarını ve romantizmleriyle hükmetme arzularını bir kereden fazla gizlerler. İlk bakışta zararsız gibi görünen argümanlar, aslında kendilerini savunma isteklerini ortaya koyuyor. Ünlü yapımlardaki muhtemelen sizi şaşırtacak olan bu toksik halkalara bir göz atalım… ?
Kaynak: https://brightside.me/wonder-films/we…
10. Jack ve Rose – “Titanik”
Jack ve Rose’un ilişkisi 20 yılı aşkın bir süredir dünya çapında kalpleri eritiyor. Ama aslında, her yönden düşündüğünüzde, ilişkilerinde çok fazla pürüz var.
Jack’in Rose’u Titanik’ten kurtardığı andan Rose’un Atlantik Okyanusu’nda donduğu ana kadar 48 saatten biraz fazla bir zaman geçmiştir. Ancak aşk, iki günde inşa edilmesi zor bir duygudur.
Bu da bizi aşktan çok şehvet içinde oldukları gerçeğine getiriyor. Bu yüzden tutkuyla aşkı karıştırıyorlar. Jack ve Rose harika bir kimyaya sahip olsalar da pek bir şey paylaşmıyorlar. Jack ölmeseydi, muhtemelen asla kabullenemeyecekleri bir ilişki içinde olacaklardı, kim bilir.
9. Nate ve Andy – “Şeytan Prada Giyer”
Andy’yi canlandıran Miranda Priestly’nin bu ikonik filmdeki ana kötü adam olmadığını anlamak zaman alıyor.
Öte yandan, Nate sadece destek vermeyen bir erkek arkadaş değil. Doğum gününün Andy’nin kariyerinden daha önemli olduğunu düşünen bencil, mızmız bir çocuk. Hedeflerine ve hayallerine öncelik verdiği için Andy’yi ona en çok ihtiyaç duyduğu anda terk eder.
Yani Nate olgunlaşmamış bir egomanyak. O kadar ki, Andy’yi gerçek potansiyelinden uzaklaştırıyor.
8. Romeo ve Juliet – “Romeo + Juliet”
Romeo ve Juliet’in temel çifti hala romantizmin mükemmel bir örneği olarak kabul ediliyor, ancak bu benzetme kesinlikle zehirli!
Olgunlaşmamış iki genç aşık olduklarını ve birkaç gün içinde evlendiklerini düşünürler.
Ancak bu, kelimenin tam anlamıyla bir “ilk görüşte aşk” durumudur ve bu, basitçe çekim, şehvet veya sadece isyanın saf adrenalini olabilir. Bu nedenle, aralarındaki bağ daha en başından tüketici bir hal alır ve bir hafta bile sürmeyen ilgi için canlarını vermeleriyle sona erer.
7. John ve Jane – ‘Mr. & Bayan Smith’
İlişkileri, her iki taraf için de saçmalığın ötesinde. Başlangıçta birlikte mutlu olsalar da aslında boğucu ve tatmin edici bulmadıkları bir evlilik içindedirler.
6. Rachel ve Ross – “Arkadaşlar”
En sevilen çiftlerden biri olan Rachel ve Ross’un ilişkisi aslında bir ‘roller coaster’ gibidir.
Ross, Rachel’ı unutmak için diğer bayanlarla takılır, kontrolcü bir erkek arkadaş gibi davranmak için bağlantısında böbürlenme ve manipülasyon kullanır.
Tesadüfen Vegas’ta evlenen Rachel’dan, isteği dışında boşanmayı reddeder. Rachel’ın romantizmden yoksun olması nedeniyle onu sık sık rahatsız ediyor ve ona ‘tahta’ gibi davranıyor.
5. Bay Büyük ve Carrie – “Sex and the City”
Bay Büyük’e, Bay diyerek Büyük Zaman Kaybı’ daha gerçek olurdu. Bu toksik ilişkide her iki taraf yüzünden birçok iniş ve çıkış var.
İkisi çıkmaya başladığında, Carrie sık sık gizli restoranlara gider, böylece tanıdığı kimse onlarla karşılaşmaz.
Bay Büyük ise Carrie’yi terk eder ve ilişkilerini defalarca bitirir. Carrie’yi mihrapta bıraktığı sahneyi hatırlamak, bunun ne kadar zehirli olduğunu görmek ve aslında Carrie’nin duygularıyla oynamak için yeterli.
4. Edward ve Bella – “Alacakaranlık”
Popülerliğine rağmen, 17 yaşındaki Bella’nın 104 yaşındaki bir vampir olan Edward Cullen’a aşık olduğu Alacakaranlık destanı birçok yönden tartışmalı bir şekilde zehirlidir.
Bella daha genç ve gerçekten neyi hak ettiğinden veya istediğinden emin değil. Buna karşılık, Edward bize toksik bir partnerin birçok basmakalıp özelliğini gösteriyor. Her şeyden önce bilinçli olarak onu babası ve arkadaşları dahil hayatının birçok alanından soyutlamaya çalışır.
Bella’nın sınırlarına saygı duymuyor, onu defalarca takip ediyor, evine giriyor ve her gece uykusunda onu izliyor. Tüm bu örnekler sinemada romantikleştirilse de aslında oldukça hastalıklı.
3. Anastasia ve Christian – “Grinin Elli Tonu”
Film, ilerleyen kurgusuyla büyük beğeni toplasa da bu bağ hiç de sağlıklı değil. Güç dinamiği en başından beri erkeklerin elindedir. Anastasia/Ana deneyimsizdir, kendine güveni yoktur ve daha önce bağlantı deneyimi yoktur ve Christian otoriter taraf olarak bundan yararlanır.
Christian Gray, Ana’nın hayatını kontrol etmek için her şeyi deneyecek kıskanç ve sahiplenici bir adamdır. Nerede olduğu ve kiminle olduğu konusunda takıntılı bir şekilde onu takip eder. Bu yeterince korkutucu gelmiyorsa, hazır olun: Çalıştığı şirketi bile satın alıyor! ?
2. Blair ve Chuck – “Dedikoducu Kız”
Chuck ve Blair’in tatlı anları olsa da bu, zehirli ilişkilerini telafi etmeye yetmez. Blair, yerine başka birini seçtiğinde Chuck büyük bir zevk alır ve ardından Blair’in prestijini alt üst eden söylentiler su yüzüne çıkar. Hatta kendi ağzıyla söylüyor.
Blair aslında annesinin bağından dolayı güven sorunları yaşıyor; Serena ve Chuck ile olan arkadaşlığı, ilişkisini daha da kötüleştiriyor.
1. Allie ve Noah – “Defter”
Bir panayırda karşılaştıklarında Allie, Noah’ın kendisine yaklaşmasına izin vermez. Bu yüzden, Allie’nin oturduğu bir dönme dolaba asılır ve Allie onunla çıkmayı kabul edene kadar üzerine atlamakla tehdit eder. İzlerken ‘ne kadar romantik’ hissediyorsunuz. Bağırsan da Noah bir manipülatör.
Kavgaları ve 14 yıllık aradan sonra nihayet hiçliğin ortasına geldiklerinde Noah, Allie’yi onunla bir ilişki kurmaya ve nişanlısını aldatmaya teşvik eder. İşte sadakatsizliği romantikleştiren birçok filmden biri daha.
Tüm zamanların en sevdiğiniz sinema çifti hangisi? Bağlarda hangi davranışlar sizin için zehirlilik belirtisidir? Yorumlarda buluşalım. ?
www.marieclaire.com.au